İsmet İnönü’nün, Kurtuluş Savaşı sırasındaki ve 2. Dünya Savaşı sırasında “camilerin amaç dışı kullanılması” uygulaması, tarihimizde sadece İsmet İnönü’ye ait bir uygulama değildir.

İsmet İnönü’nün, Kurtuluş Savaşı sırasındaki ve 2. Dünya Savaşı sırasında “camilerin amaç dışı kullanılması” uygulaması, tarihimizde sadece İsmet İnönü’ye ait bir uygulama değildir. Daha önce 19. Yüzyılda Osmanlı döneminde de benzer uygulamalar görülmüştür. Örneğin Konya Alaaddin Camii 1914-1918, 1920-1923, 1940-1945 arasında yani cumhuriyetten önce de askeri amaçla kullanılmıştır. [1]

Fotoğraf Temsilidir 

Tarihimizde camiler ilk defa 1877-78 Osmanlı Rus Harbi (93 Harbi) sırasında amaç dışı kullanılmıştır. Bu savaşta Rumeli’den İstanbul’a büyük bir mühacir akını olmuştur. Rus ordusu ile Bulgar çetelerinin önünden kaçan yüz binlerce mühacir, kış mevsiminde İstanbul’a yığılınca bunların barındırılması için İstanbul’daki büyük camiler ibadete kapatılmıştır. Ayasofya, Sultan Ahmet, Süleymaniye, Beyazıt camileri mühacirlerin barsınmasına ayrılmış, bu camiler ve müştemilatı bir anlamda, mühacirlerin kaldığı “oteller”, “yatakhaneler” olarak kullanılmıştır.
Rupert Furneux’ un Tuna Nehri Akmam Diyor, Charles S. Ryan’ın Plevne’de Bir Avustralyalı, Meehmet Arif Bey’in Başımıza Gelenler, Turhan Şahin’in Öncesi Ve Sonrasıyla 93 Harbi  adlı eserlerinde mühacirlerin uğradığı ilgili yürek burkan satırlar ve onların İstanbul’da camilerde barındırılmasıyla ilgili çalışmalar anlatılmıştır.

Böyle bir durum 1912-13 Balkan savaşlarında da yaşanmıştır. İstanbul’a sığınan binlerce mühacir, yine camilerde barındırılmıştır. Balkan Savaşlarını Le Matin gazetesi muhabiri olarak izleme amacıyla İstanbul’a gelen Stephane Lauzanne Hastanın Başucunda Kırk Gün (Balkan Acıları), yine savaş muhabiri olan Georges Remond Mağluplarla beraber ve William M. Pickthall Harpte Türklerle Beraber adlı kitaplarında mühacirlerin camilerde barındırılmasıyla ilgili gözlemlerini aktarmışlardır. [2]

1912 Balkan Savaşı’na gönüllü olarak katılan Ziya Şakir, Meçhul Asker adlı anılarında “Sultan Selim Camisi’nde” adlı bölümde şunları anlatmıştır:

“İlk rastgeldiğimiz arabaya atladık. Sultan Selim Camisi’ne yollandık. Her tarafta gelip giden asker kafileleri, araba katarları caddeleri dolduruyordu. Edirne’ye girdiğimiz zaman bu kalabalık daha ziyade arttı. Şimdi Edirne adeta asker mahşeriydi caminin avlusu alayımızın neşeli askerleriyle dopdolu. Caminin içi büyük bir koğuş halinde. Yerdeki halılar toplanmış, her tarafta öbek öbek cephane sandıkları, silah çatıkları, çadır denkleri, peksimet çuvalları. Sultan Selim Camisi, Ne nefis bir sanat eseri. Acaba buranın bir gün gelip de alayımıza karargah olacağını kurucusu düşündü mü?” [3]

93 Harbi’nde ve Balkan Savaşı’nda göçmenler geçici olarak medrese, okul, ve tekkelere yerleştirilmiştir, ancak en çok mühacir cami ve mescitlere yerleştirilmiştir. Bu nedenle bir çok cami ibadete kapatılıp geçici iskana açılmıştır. Hilali Ahmer Cemiyeti iaşelerinin düzenli olarak yürümesi için tuttuğu deftere göre çoğu cami olan 130 kadar mekanda 3709 aileden oluşan 14.856 kişiye cemiyetçe yardım edilmiştir. Balkan Savaşı’nda göçmenler en fazla İstanbul, daha sonra İzmir’e yerleştirilmiştir. İzmir’deki göçmenlerin bir çoğu da Hisaf Camii dışındaki cami, mescit ve tekkelere yerleştirilmiştir. [4] 

20. Yüzyılda girilen ardı arkası gelmeyen savaşlar yüzünden Türkiye’de camiler yatakhane ve depo olarak kullanılmak zorunda kalmıştır. Prof. İlber Ortaylı bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:

“Türkiye iki cihan harbinin birincisine savaşan güç olarak katıldı… İmparatorluk bu savaşta ilk defa umumi seferberlik ilan etti. Askerlikten muaf tutulan medreseliler ve gayrimüslimler bile silah altına alındı. 1.5 milyon asker bu devletin gördüğü bir kalabalık değildi. Toplanan askere ne silah, ne kalacak yer tayin verilebildi. Medreseler, camiler, zaten harap halde olan vakıf eserler ve İstanbul halkı askeri barındırıp beslemekle görevlendilirdi. Zaten 1912-13 kışında Balkan felaketini yaşayan Türkiye’nin İstanbul, Bursa ve Edirne gibi şehirleri perişan mühacir dalgalarını barındırmak zorunda kalmıştı. Camiler cami olmaktan çıktı. Başka ne yapılabilirdi ki?” [5]

KAYNAKLAR:
[1] TDV İslam Ansiklopedisi, s. 324-327.
[2] Sinan Meydan, R. Tayyip Erdoğan’ın “Tarih Tezleri”ne El – Cevap, Genişletilmiş 10. Bas., s. 232.
NOT: Sinan Meydan’ın Bahsi Geçen Kitabından Oldukça Yararlandık
[3] Ziya Şakir, Meçhul Asker, “1912 Edirne Muharası”, istanbul 2011, s. 56-57.
[4] H. Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyete Balkanların Makus Tarihi: Göç, 7.Bas., s. 200-201. 
[5] İlber Ortaylı, “Cami Olmaktan Çıkan Camiler, Milliyet Pazar, 29 Nisan 2012.